15 Nisan 2014 Salı

Cusco’nun İnkalar için ne anlama geldiği aslında anlamında gizli,


 İnka dilinde Cusco, “göbek deliği” anlamına geliyormuş. İnkalar dünyanın bu delikten nefes alıp verdiğine inanırlarmış. Yani yaşayanlar için hava kadar, su kadar kutsal bir şehir burası, yaşadıkları yer adına. Öyle ilginç bir coğrafyaya sahip ki buralar; biz havaalanına ilk indiğimizde yaklaşık 3400 metrelik yüksekliği nedeniyle fiziksel dengemizi alt üst eden, ancak koka denilen o mucizevî bitkisi ile dermanını da bağrında taşıyan Cusco’da konakladığımız 5 yıldızlı Otel Eco İnn’in kapısından girer girmez dayadılar burnumuzun dibine koka çaylarını. Yükseklik hastalığına karşı direnebilmemizi belki de günde 5-6 bardak içtiğimiz bu koka çayları sağladı diyebilirim. Çünkü diüritik özelliği nedeniyle, koka çayı yükseklikle birlikte değişen kandaki oksijen ve basınç dengesinin yeniden kurulmasına yardımcı oldu. Yüksekliğin fiziksel organizmamız üzerindeki tek etkisi elbette ki bu durum değildi; bir de güneşin ultraviyole ışınlarının derimizde yarattığı olumsuz etkilerdi. Bulutlu havalar bile bu ışınların etkisini engelleyemiyordu. Bu yüzden bu yüksekliklerde sürekli geniş siperlikli şapkalar ve boyun bağlarıyla dolaştık. Işık bu yükseklikte o kadar kuvvetliydi ki; Cuzco’da yürürken Plaza De Armas meydanındaki döşeme yolun taşlarından yansıyan ışık bile gözleri kamaştırmaya yetiyordu.

Lima Catedrali ve hakkında bilgiler

Aşağıdaki kronolojik veriler rahip ve sanat tarihçisi çalışmalarına dayanmaktadır Antonio San Cristóbal . [ 1 ]

18 Ocak 1535:
Fatihi Francisco Pizarro omuzlarında Katedrali'nin yapımında kullanılan ilk kaydını taşıyan, ilk taşı koydu. Seçilen konumu Main Plaza ve (İspanyolca "Calle de Judios",) "Yahudilerin Caddesi" arasında idi.

1538: yapımı ilk kilise tamamlanmıştır. Özellikle, ilkel küçük ve rustik kerpiç, inşa edilmiştir.
11 Mart 1540: Kilise resmen Francisco Pizarro tarafından açıldı.
14 Mayıs 1541: A papalık boğa arasında Papa Paul III , Illius Fulciti Praesidio , oluşturarak, kilise Katedrali belirlenen piskoposluk ve Kings City . Katedral şimdi atanan bölgenin parçası haline Saint John Evangelist (İspanyolca "San Juan Evangelista") ve bağlı olmaktan Cusco .
1542: katedral çeşitli iyileştirmeler ve tarafından ödenen küçük uzantıları, uygulanan García de Salcedo .
17 Eylül 1543: Bishop Jerónimo de Loayza "Lima Katedrali İnşaat Yasası" imzalı ve konsey seçilir.
12 Şubat 1546: Kilise yükseltildi Büyükşehir Kilisesi ve "Krallar", bir oldu Archdiocese . Bu papalık emri Süper Universa Orbis tarafından yapılır Papa Paul III .
1551: Başpiskopos Jerónimo de Loayza tarafından ikinci Katedrali açıldı.
1564: Başpiskopos Jerónimo de Loayza için Katedrali yeniden tasarlama görevi Alonso Beltran onun tasarımını temel talimatlar ile, Sevilla Katedrali İspanya'da.
1572: Üçüncü Cathedral çalışmaları yıkılması ile başlayan kerpiç ikinci katedralin duvarları, ancak proje hızla çünkü yüksek maliyeti nedeniyle terk edildi.
1598: Rönesans mimar Francisco Becerra sadece 3 koridorlarda, artı 2 şapel için planlarını azalır. Üçüncü Cathedral üzerinde İşleri recommenced edildi.
2 Şubat 1604: Başpiskopos Toribio Alfonso de Mogrovejo üçüncü Katedrali ilk bölümü açıldı.
1609: Bir Deprem tahrip Tonozları yakın zamanda inşa yapısı.


Heykel St Matthew ön cephesinde
1614-1615: Eski Rönesans tonozlar, düşük bir yükseklikte inşa edildi Gotik tarzda.

15 Ağustos 1622: bitmiş üçüncü Katedrali İlk Kitle.
19 Ekim 1625: Başpiskopos Gonzalo de Ocampo üçüncü Lima Katedrali kutsandı.
1626: Juan Martínez de Arona ve Pedro de Noguera bugün olduğu gibi ana portal tasarlanmıştır.
1687: Başka bir deprem Katedrali tonoz yok.
7 Aralık 1697: Katedrali İmar bitmiş ve resmen açıldı.
1732: İki ek portallar eklendi.
1746: Bir Deprem birçok tonoz ve sütunları tahrip.
29 Mayıs 1755: yeniden Katedrali ilk bölümü açıldı.
Aralık 8, 1758: yeniden Katedrali ikinci bölümü açıldı.
Aralık 8, 1778: Başpiskopos Diego Antonio de Parada Katedrali yenilenmiş iç açılışını gerçekleştirdi.
1794-1797: mimar tarafından tasarlanmış Katedrali mevcut kuleleri, İnşaat Ignacio Martorell .
17 Ocak 1893: o terkedilmişlik ve restorasyon korkunç ihtiyacı olduğu Katedrali kapatıldı.
7 Ocak 1896: İç yenileme çalışmaları başlamıştır.
6 Ocak 1898: yenilenmiş Cathedral açılışı.
1940: Deprem. Tarafından restorasyon Emilio Harth-Terre .
2005: Yeni ışıklar monte edilmiştir.


Peru yu tanıyalım

Peruyu Tanıyalım,

30 milyon civarında nüfusu olan Peru, Bolivya ve Guatemala'nın yanında nüfus çoğunluğu kızılderili halkın olduğu üç ülkeden biridir. Nüfusun yüzde 45'i kızılderili kökenlidir. Bunlar ağırlıklı olarak Quechua (% 40) ve Aymará (% 5) konuşan halklara aittir. % 37 melez olan halkın, % 15 kadarı Avrupa kökenli, geri kalan % 3 ise kısmen Afrika kısmen ise Asya kökenlidir.

Kırsal kesimden kaçış ile oluşan ve nüfüsun yaklaşık üçte birinin yoğunlaştığı başkente olan, yüksek sayıdaki göç, beraberinde büyük sosyal problemler getirir. Yerli halkın hatırı sayılır bir kesmi Lima'da, yoksulluk sınırının altında ya da kıyısında yaşar. Etnik kültürlerin zıtlıkları ve sosyo-politik eşitsizlik sebebiyle, halkın yetersiz geçim ve temin şartları meydana gelir. Bunu, temel ihtiyaç maddelerinin ithalatı ve döviz harcamaları takip eder.

İkibuçuk milyon Perulu sürekli olarak göçmen vaziyette başta ABD, Avrupa ve Japonya olmak üzere yurtdışında yaşar.













Pasifik Kıyılarında bir başkent,Lima

Pasifik kıyısında yürüyebiliyorsunuz. Hala Temmuz ayındayız ama Limada kış, sıcaklık 15 derece civarı ve hiç açmayan kapalı bir gökyüzü var. Bu şartlara rağmen mesela Pasifik okyanusunda dalga sörfü yapmayı deneyebiliyorsunuz :) Peru mutfağı dünyaca ünlü, gerçekten çok lezzetli tadlar barındıran bir mutfak. Patates ve deniz mahsulleri ağırlıklı. Pisco sour diye milli bir alkollü içkileri var ki, alkol oranı çok yüksek. İnsanlar İngilizce konuşuyorlar, konuşmasalar bile size bir şekilde yardımcı oluyorlar. Taksiler ucuz, ve binmeden gideceğiniz yeri söyleyip pazarlık ediyorsunuz. Lima`da gezmeye doyamadık.



Daha önceden internetten bağlantı kurduğumuz bir turizm acentasının bizim programımıza özel hazırladığı yani grup olmadan planladığımız 3 günlük yağmur ormanları, 3 günlük Machu Pichhu gezimize, Lima havaalanından küçük bir bölgesel uçakla çıktık. Okyanus kıyısından biraz uzaklaşınca başlayan tepeleri karlı And Dağlarına neredeyse değecekmiş kadar alçaktan uçan bu uçak, And dağlarının ana yerleşim yeri olan Cuzco`da dolmuş gibi yolcu indirip bindirdikten sonra yoluna devam etti.


Bir süre daha doğuya doğru uçtuğumuzda And dağları sona erdi ve bu sefer de, uzun nehirlerle bölünen balta girmemiş amazon ormanlarının uzandığı düzlükler başladı. Ve uçağımız bu ormanların içinde, havaalanı diyemeyeceğim bir `alana` iniş yaptı. Burada bizi karşılayan camları olmayan bir otobüs, Puerto Maldonado adındaki bölgenin tek yerleşim birimi olan kasabanın içinden geçtikten sonra, Amazon nehrinin başlangıç kollarından biri olan, İstanbul boğazı genişliğindeki bir nehirde bekleyen küçük motorlu kanoya bizi bıraktı. Bu kanoda yaklaşık 1.5 saat yolculuk yaptıktan sonra bungalow tipi evlerden oluşan ormanın ortasındaki `konaklama mekanı`mıza geldik. 


Tabi daha nehir yolculuğumuzun başlarında cep telefonu sinyallerimiz kesilmişti; kaldığımız yerin dış dünyayla bağlantısı kesikti ve yakınlarımız bizden yağmur ormanlarına vardığımızdan itibaren 3 gün haber alamadılar :) Kaldığımız yer çok ilginçti; doğal hayatın o kadar ortasındasınız ki etrafta hiç görmediğiniz kuşlar, hayvanlar geziniyor ve mesela akşam uykuya dalmadan önce duyduğunuz hayvan seslerini daha önce başka biryerde işitmiş olamazsınız. Elektrik günde sadece 3 saat o da jenaratörle veriliyor, 


akşamüstü 5-8 arası. Her bir bungalowun adı bölgede yaşayan bir hayvandan alınmış; bizimki Pirahna`ydı mesela :) Öğlen saatlerinde tropik iklimden dolayı hava sıcaklığı ve nem inanılmaz yükseldiğinden sabah saat 5 gibi uyanıp yollara düşüyorsunuz; uyandırma servisi de kapınıza dayanıp `Pirahna, wake up` demeye siz ses verene kadar devam eden bir yerli :) Çok fazla sivrisinek var o yüzden hep uzun kollu/paçalı giysiler giymek durumundasınız. Ormanda yaptığımız gezileri ve yürüyüşleri sözlerle anlatmak çok zor; sesler, kokular, ışık, ağaçlar, hayvanlar, alışık olduklarımızdan o kadar farklı ki, orada olduğunuza inanamıyorsunuz. Gökyüzü, ağaçların sıklığından görülmüyor, yürüyüş patikanız -tek bir kişinin geçebileceği genişlikte- sık sık lagoonlarla kesiliyor ve siz yolunuza kanolarla devam ediyorsunuz. Bazı ağaçlar o kadar büyük ki, 6 insan el ele tutuşup ağacın gövdesini anca sarabilir, uzunluklarına da ayrıca değinmiyorum. Tabi maymunlardan da bahsetmek lazım; ağaçların tepesinde onlarca maymun sizi izliyor, elinizdeki su şişesini kapıp suyu kafaya çekip boş şişeyi kafanıza geri atmak için :) Bu arada, ormanda yolumuzu kesen lagoonların da, yolculuk yaptığımız nehrin de sakinleri arasında bol miktarda keiman (küçük bir timsah cinsi) var :) Akşamları güneş battıktan sonra nehir üzerinde kanoda gezerken gökyüzünde gördüğünüz yıldızların parlaklığı ve sayılarının çokluğu da ağzınızı açık bırakıyor; üstelik kuzey yarımkürede gördüğünüz yıldız takımlarından çok farklı bir kombinasyon var tepenizde... 3 günün sonunda geldiğiniz yollardan `medeniyet`e dönerken, bu üç günün rüya olup olmadığına emin olamıyorsunuz.

Cuzo Dağları,uzco da denir, Keçuva dilinde Qusqu veya Qosqo

Cusco (Cuzco da denir, Keçuva dilinde Qusqu veya Qosqo),

Dünyanın Göbek deliği Incaların başkentine hoşgeldiniz,

Orta Peru'nun And Dağları platosunda bir şehir olup, aynı isimli eyaletin başkentidir. 3.416 m yükseklikte bir konumdaki Cusco'nun 250.000 nüfusu vardır. Şehir, bir başpiskopos ve bir üniversitenin merkezidir. İnka Krallığı'nın başkenti olarak değişken tarihi, çevresindeki görülmeye değer yerleri ve Andlar'ın ortasındaki konumu ile sahip olduğu doğa güzellikleri şehri, çok sayıda turist için çekim merkezi haline getirir. İnka harabe şehri Machu Picchu'ya giderken bir çıkış noktası olması, Cusco'yu dünyaca meşhur hale getirmiştir.









Peru'nun orta kesimine yer alan, And Dağları platosunda konumlanmış bir şehirdir. Burası aynı isimli eyaletin de başkenti durumundadır.Cusco kenti İnkalar Medeniyetinin merkezine bir giriş kapısı. Kent 12 dağ kütlesinin ortasındaki ovaya kurulmuş olduğundan, şehre “göbek deliği” anlamına gelir,
`Dolmuş uçak` sizi bu sefer Cuzco`ya, And Dağlarındaki eski İnka başkentine bıraktığında, 4500 m. yükseklikte olmanın ve oksiyej azlığının yarattığı `yükseklik hastalığı` ile, özellikle de ilk 24 saat başa çıkabilmek oldukça zor oluyor. Bunun için, bol bol koka yaprağından yapılmış şeker, sakız, çay, su ve yaprakların kendisini tüketmeniz gerekiyor; bu yaprağın bir miktar `keyif` etkisi yaptığını da belirtmeden geçemeyeceğim.. Cuzco dünyanın dört bir tarafından gelmiş Machu Pichhu meraklılarıyla dolu, şehir her ne kadar İspanyollar tarafından yerle bir edilip 

`Hristiyanlaştırılmış` ise de, İnkalılardan kalma birkaç tapınağı gezme şansınız oluyor. Bölgenin atmosferi bildiğimizden çok farklı, bu kadar yükseklikte güneş ışınları ve renkler dahi insana farklı geliyor. Havanın da çok soğuk olduğunu -akşamları eksi derecelere düştüğünü- söylememe gerek yok sanırım. Cuzco`dan Machu Pichhu`ya ulaşabilmek için 40 dakikalık bir otobüs yolculuğu sonunda gelinen tren istasyonundan kalkan trenle `Kutsal Vadi`de 5 saatlik bir tren yolculuğu yapmak ve sonra da çok dar patika yollardan çok hızlı giden otobüslerle 1 saate yakın dağa tırmanmak gerekiyor. Bu yolculukların her biri ayrı güzel; özellikle de tavanı dahi camla kaplı bir trende, yeşillik ve tepelik arazide kıvrılarak akan nehri izlerken Perululara özgü flütlerle yapılan enstrümantal müzik eşliğinde sürdürülen tren yolculuğu çok etkileyiciydi. Tabi bütün bu yolculukları yapmak ve sonunda da M. Pichhu`ya girebilmek için en az 1 ay önceden yer ayırtmak ve biletleri almış olmak gerekiyor; her gün ancak sınırlı sayıda insanın M. Pichhuyu gezmesine izin veriliyor. İşte bu `şanslı` insanlarla birlikte, rehber eşliğinde, dağlar arasında kaldığı için İspanyol istilacılar tarafından keşfedilememiş ama halkı tarafından da bugün bilemediğimz bir nedenle terk edilmiş, ismini üzerine yerleştiği `eski dağ`dan alan bu şehri gezmek, inanılmaz bir tecrübeydi.

Cuzco gezimizin de sona ermesiyle dönüş yolculuğumuz başladı; Cuzco-Lima-Caracas-Frankfurt-İstanbul güzergahını kat etmek, saat farklarıyla birlikte toplam 3 gün sürdü; bu gezinin etkilerinden kurtularak normal günlük hayata tekrar adapte olmak ise çok daha uzun zaman aldı...

Başkent Lima Hava Limanı

Öncelik ile Hava yolu ile gelineceği için Havalimanından başlamak istedim,Peru'nun başkenti Lima'daki Jorge Chavez Uluslararası Havaalanı'nın bekleme salonu, bu yıl da dünyanın en iyi havaalanı bekleme salonu seçildi,

Dünyanın en büyük yolcu uçuş programı Priority Pass’ın 30 bin üyesi arasında yaptığı yoklamada, dünyanın en iyi havaalanı bekleme salonu seçilen Lima havaalanı bekleme salonunda battaniye, yorgan ve duşların olduğu dinlenme odaları bulunuyor. 

Priority Pass marka başkanı Jonathan French, yaptığı açıklamada, "ödüller Lima SUMAQ VIP Lounge ve diğer ödül alan salonların örnek hizmet standartlarını yansıtıyor" dedi. 

600 aday arasından seçilen en iyi havaalanı bekleme salonu ödüllerini Kuzey Amerika bölgesi için Teksas Houston havaalanının E terminalindeki Continental Presidents Club, Avrupa için Zürih havaalanındaki Panorama Lounge kazandı. 

Asya Pasifik’te ödülü Seul’deki Incheon Havaalanı’ndaki KAL Lounge, Concourse A salonu, Orta Doğu ve Afrika’da ise Bahreyn havaalanındaki Dilmun Lounge kazandı.(aa)







Peru Gezi Notları,Titicaca Gölü ,


Titicaca Gölü , aynı zamanda Güney Amerika'nın en büyük gölüdür. Göl , böyleceyüksek Gölü olma , deniz seviyesinden 3182 metre ( 12.500 feet) yükseklikte ile , Bolivya ve Perusınırında bulunan ve yelkendünyasında çok ticari olmasıdır . Titicaca Gölü nedeniyle yağış oluşturulan ,Altiplano üzerinde sınırlarıSierra Buzullar su eritin. Lake Peru ve BolivyasınırındaAndes bir göldür . Adı Titicacakökeni bilinmemektedir . Halkın geleneksel puma av tavşanGölü özelliği formu yorumlanmıştır gibi , " Kaya Puma " olarak tercüme edilmiştir . Yerel dil Quechua ve Aymara gelen " Titicaca " birleştirerek kelime. Bu kelime aynı zamanda "resif neden " olarak tercüme edilir . South Lake (sadece Tiquina Boğazı ile bağlı )ana gövdeden ayrılmış olduğundan,Bolivyalı onu aramak Lago Huinaymarca ( Quechua : Winay Marka ) vebüyük kısmı Lago Chucuito . 

Peru ,bölümlerini daha küçük ve daha büyük Lago Pequeno ve Lago Grande olarak bilinir . Göl su kuşları büyük bir nüfusa sahip ve 26 Ağustos 1998 tarihinde Ramsar alanı olarak belirlenmiştir. Gibibüyük Titicaca su kurbağa ve uçamayan gibi bazı tehlike altındaki türler Titicaca Gölü batağan Orestias içine çoğunlukla veya tamamen sınırlıdır nedeniyle rekabet ve avlanma soyu tükenmiş alabalık ve Silversides bilinen türlerin çeşitli .
Puna Titicaca gölünün Peru tarafı bu yüzden Copacabana’dan buraya gelirken sınır geçişi yapmak gerekiyor.Sınır Copacabana’dan 20 dakika uzaklıkta ve doldukça kalkan minibüslerle 3 bolivianosa ulaşılabiliyor.Teferruatsız bir sınır geçişinden sonra otobüsle 5 solese Puno’ya 3 saatte ulaşılıyor.Biz bu yolu izledik ama Copacabana’dan direk otobüslere binip gitmek daha rahat olabilir.Puno’da orta sınıf bir otele kişi başı 3′er dolar ödedik.Buraya geliş amacımız Titicaca’da yaşayan Uros kabilesinin devamı yerlilerin sazdan adalarını gezmekti.Bu yüzden kaldığımız 1 günü bu amaçla harcadık. Urosları Çoşkun Aral yazısında şöyle anlatıyor.




 
‘And Dağları’nın arasında 3800 metrede, dünyanın en yüksek ve Amerika kıtasının en büyük gölünde küçük bir gezintiye ne dersiniz? Burası Titikaka Gölü. İnkalar, atalarının gökyüzünden bu göldeki bir adaya indiğine inanıyorlarmış.Yaşadıkları alan genişledikçe, buradaki yerlileri de gölün üzerinde yaşamak zorunda bırakmışlar. Onlardan biri de Uroslar olmuş. Uroslar, göl üzerinde yaşamak için bu yüzen adaları yapmışlar. Bugün soyları tükenmiş olsa da, adalara hâlâ Uros Adaları deniyor.Adaların yapıldığı sazlar, Titikaka Gölü’nde yetişiyor. Hatta, yerliler bu sazların taze bölümlerini yiyorlar. Gölde 40′dan fazla yüzen ada var. Bunlardan en büyükleri Huacavacani, Toranipata ve Santa Maria Adaları.
Özellikle yağmurlu dönemlerde, adalar gölde yüzmeye başlıyor. Adalarda hayat göründüğü kadar kolay değil. Bu nedenle birçokları adalardan ana karaya göç etmiş. Bugün bu adalarda birkaç yüz yerliden fazlası yaşamıyor.Adaların yapıldığı sazlar çabuk çürüyor. Özellikle de suyun altında kalan kısımları. Bu nedenle, üstten sürekli yeni sazların eklenmesi gerekiyor. Adaların üzerinde yürümek de pek kolay değil. Zemin yumuşak ve alışık olmayanlar için kimi zaman ayakta durmak bile güç. Efsaneye göre gerçek Uros kanı taşıyan yerliler, suyun dondurucu soğuğundan etkilenmez ve asla boğulmazlarmış. Tabii, bu işin efsane kısmı. Bilinen o ki, en son Uros kadını, 1959′da ölmüş. El işçiliğiyle ünlü Uroslar’ın yerinde, bugün Ayamara ve Keçhualar yaşıyor.
Yüzlerce yıldır gölün ortasında yüzen bu adalara ulaşım da, en az adalar kadar ilginç. Yerliler sazdan yapılmış tekneleri kullanıyorlar. Bu tekneler bazı araştırmacılara ilham vermiş. Onlara göre Uroslar’ın ataları Mısır’dan gelmiş… Bu sonuca varmalarının nedeni, sazdan teknelerin Mısır’daki papirüs teknelerin bir benzeri olması. Bu derece bir benzerlik herkesi şaşırtıyor elbette ama bu konu kesinlik kazanmış değil.
Teknelerin en büyük özelliği, baş kısımlarında ejderha kafaları bulunması. Bu tekneler sadece taşımacılıkta değil, aynı zamanda yerlilerin dini törenlerinde de kullanılıyorlar. Lamalar bu teknelerle gölün ortasına taşınıp, suyun ruhuna kurban ediliyor. Siz de suyun ruhuna teslim etmek üzere, yanınızda küçük bir tılsım götürün. Ve bu adalardan Uroslar’ın geleneksel el işmelerinden almadan ayrılmayın.’
Biz de ufakta olsa bir şeyler aldık. Tulga çocuklara nazar boncuğu takmaya başlayınca bütün adadakiler başına üşüştü.Neye yaradığını öğrenen büyük küçük herkes birar tane alabilmek için Tulga’nın çevresini sardı. Bir dahakisefere daha çok getirmek lazım.Peru’da dikkatimizi çeken değişik renklerdeki İnka Kolayıda burada denedik. Fena değil.Harika bir gün oldu ki burası lonely planet ve diğer kaynaklarda çok yer almıyor. Sağolasın Coşkun Abi.
Puno’da kaldığımız akşam modern ve şık restoranlarla dolu merkezindeki trafiğe kapalı caddede Poziitif isimli bir bara gittik. Duvarındaki Nemrut resmi dikkatimizi çekti sonra pek rastalanmayan bir şekilde barın üzerine asılan klasik Avustralya,İngiltere ve benzeri bayrakların yanında birde büyük Türk bayrağı asılı idi. Galiba barın sahibi gezip hayran kalmış ülkemize.
Burada kaldığınız gün pazar gününe denk gelirse ana caddeye kurulan pazarı mutlaka gezin. Aynı Burdur ve Bolu pazarları gibi köylüler yetiştirdikleri meyva ve sebzeyi, peyniri,zeytini,ekmeği ve sayısız şeyi burda satıyorlar. O beyaz peynirin tadı hala damağımda, pazarda fiyatlar ise kuruşla birde yakalarsanız mısır yemeyi ihmal etmeyin.

Puno’dan Cusco’ya geçiş

Puno’dan Cusco direk otobüsle 6-7 saat civarı sürüyor ve 10 dolar tutuyor. Fakat kitapta okuduğumuz İnka express dikkatimizi çekti. Bu yolculuğu 6 stop ile bir nevi tur haline getirmişler. Yolculuk sırasında İnka kalıntıları başta olmak üzere kolonyal dönemden kalma eserler, müzeler ziyaret ediliyor ve fiyatı 25 dolar. Fiyata yemek, çay,kahve,kola servisleri ve rehberlik hizmetleri dahil fakat yaklaşık 5-6 dolarda müze ve terihi yer girişlerine ödeniyor.Biz de bu yolu tercih ettik ve bizce verdiğimiz ücrete değdi.
Yolda ilk önce Pukara’daki tarih müzesini gezip Peru tarihi konusunda bilgi aldık, oradan yolculuğun en yüksek geçişinde 4335 metre La Raya pass’ta Volkanik dağ manzarasına uğradık ve Peru tandır kebabının tadına baktık ardından Sicuani’de mavi gözlü Lama ve Gine domuzu yetiştiren bir çiftliğe uğradık, Raqchi’de bence yolculuğun en önemli noktası olan İnka şehrini gezdik, açık büfe öğle yemeği yedik ve son olarakta Andahuayillas’ta kolonyal dönemden kalma bir kilise ve müzeye uğradık.Uyuklayarak bir yolculuk yapmaktansa gezip öğrenerek yolculuk yapmak hoşumuza gitti.
Cusco tarihi yapıları ile muhteşem bir şehir.Burdan izlenimlerimi Machu Pichu ile birlikte bir sonraki notlarda aktaracağım.Herkese çok selamlar…
04.02.2008 Huacachina – Peru
Yavaş yavaş Lima’ya doğru yaklaşıyoruz ve yorgunluk da iyice ortaya çıktı. Lima ile birlikte insanların çok büyük bir çoğunluğunun yaptığı Güney Amerika gezisinde yer alan İguazsu, Patagonya, Moreno,Torres Del Paine,Atacama,Uyuni,Titicaca,Machu Picchu ve Nazca’dan oluşan rotayı bitireceğiz. Bundan sonra pek rağbet görmeyen Ekvador,Kolombiya,Venezuella ile başlayıp Orta Amerika,Küba ve Jamaika’yı gezmeye çalışacağız. Yekta ile birlikte İquitos’ta Peru Amazonları’nı da yapıp onu Eskişehir’e yolcu edeceğiz. Kalan yolda yaklaşık 3 ay Tulga ile birlikteyiz.Dolu dolu geçen son haftada Cusco,Machu Picchu ve Nasca’yı gezip çölün ortasında bir vaha olan ve sand boarding yapanlarla dolu Huacachina’ya ulaştık.
CuscoQuechua halkının ilk İnkası Manca Copac alimlerine dünyanın göbeğinin bulunması emrini vermiş ve buldukları noktayada Cusco (Qosq’o) şehrini inşa ettirmiş. O günden sonra burası İmparatorluğun merkezi olmuş. 1533′de şehrin yönetimi istilacı İspanyolların eline geçince bir çok yerde olduğu gibi yerle bir edilip İnka yapılarının temelleri üzerine kolonyal binalar inşa edilmiş. İspanyollar buraya pek önem vermeyip gözlerini Lima’ya çevirince Cusco gözden düşüp 1911′e kadar arka planda klasik bir kolonyal kent olarak kalmış. 1911′de Hiram Birgham, adı yazılı kaynaklarda geçen Vilcabamba şehrinin kalıntılarını ararken önce burayı bulduğunu sanıp Machu Picchu’yu keşfetmiş.Kayıp şehir Machu Picchu’nun ortaya çıkması ile de Cusco için yeni bir tarih sayfası açılmış. O günden beri Cusco sadece Peru’nun değil dünyanın en gözde turizm merkezlerinden biri olmuş.
Hal böyle olunca bizimde yolumuz bu turizm merkezine düştü. Terminal’den 3 sol karşılığı bir taksi tutup şehrin kalbi olan Plaza De Armas’a geldik.Yekta ve Tulga bir kafede oturup çantalara göz kulak olurken ben de baktığım 10 hostel arasından en hoşuma giden İncama Hosteli seçtim. Yekta ve Tulga da onay verince San Pedro kilisesinin hemen yanında yer alan hostele kahvaltı dahil 28 sole yerleştik. Karı, koca ve iki kız çocukları ile ideal bir aile olan hostel sahipleri çok tatlı insanlar.Bizim için kahvaltıya beyaz peynir eklediler, her konuda yardımcı oldular, wireless internet sayesinde bütün internet işlerimizi rahatça yaptık,sıcak suyla uzun süre sonra burada hasret giderdik,çamaşırlarımız tertemiz yıkandı. Cusco’ya geleceklere bu hosteli seçmelerini öneririm.
Plaza De Armas eski şehirin merkezi ve meydan bar,restoran,hostel ve hediyelik eşyacı turistik dükkanlarla dolu. Meydana çıkan Av el Sol caddesi üzerinde ise bankalar,acentalar,turizm information gibi yerler bulunuyor. Meydanın çevresi tarihi binalari ve dar sokakları ile dolaşanlara büyülü bir atmosfer sunuyor.Avrupa turlarına yıllardır rehberlik yapan Tulga böyle bir yerin Avrupa’da bile sıralamaya gireceğini söyledi. Yine kafe ve barlarla dolu Gringo Alley, Plaza San Blas, San Pedro, San Fransisco caddesi Plaza de Armas’ın çevresindeki yerler.
Müze ve kiliseleri gezmek isterseniz daha hesaplı olması için toplu biletler düşünülmüş. 10 günlük serbest giriş için tam 21 $, öğrenci ise 10.5 $, diğer alternatif ise tek günlük seçeceğiniz 4 tanesini gezmek ki bu da 12 $. İlgilenenlere görülmesi gereken yerleri şöyle sıralayabilirim. Katedral, Jesus Maria,El Triunfo,İglesia de San Blas, San Pedro kiliseleri,Museo de Arte Precolombino, Museo İnka, Museo de Arte Religioso müzeleri.
Yemekler için denediğimiz yerlerden iki tanesini önereceğim. İlki San Fransisco caddesi üzerinde güzel Peru mutfağından yemekler sunan Collyor Restoran. Öğlen saatlerinde yer bulmak zor olabiliyor. Seçimleri garsonlara bırakın size günün menüsünden seçme yemekler getirsinler. Pişman olmayacaksınız. Menü ise salata (Avokado salatası çok güzel), çorba (ana yemek kadar doyurucu), içecek (limonata veya vişne suyu öneririz) ve balık,et veya tavuk tabağından birini seçeceğiiniz ana yemekten oluşuyor. Fiyat ise 5 sol yani 2 YTL. Daha ne olsun güzel yemeklerin tadını çıkarın. İkinci yer ise San Pedro Marketi. Kapalı bir hal olan markette öğle yemeği çıkaran onlarca büfe mevcut. Değişik menülerden birini seçin ve dükkanın masalarına kurulun. Güney Amerika’da ki en güzel balığı burada yedim. Yine halde bolca bulunan meyve sucularda da beğendiğiniz meyvelerden seçeceğiniz karışımla vitamin ihtiyacınızı giderin. Fiyatlar gene çok ucuz. Özellikle hediyelik eşya alacaklara bu marketi öneririz çünkü 50 metre yanında Plaza de Armas’taki dükkanlara göre fiyatlar yarı yarıya.
Gece hayatına da bir gece takıldık. Plaza De Armas’ta , dünyanın en yüksekte yer alan Irish Pub’ında bir kaç bira içtik. Dekorasyon özenle yapılmış. Sıcak bir İngilz Pub ortamı yaratılmış.Buradan sonra ise Up Town Club’ta çılgınca eğlenen gezginlerin arasına karıştık. Burası da Plaza de Armas’ta. Her iki barda da içkiler 6 sol civarı.
Ulaşım taksilerle sağlanıyor. Merkezden çok uzağa gitmediğiniz sürece 2 sol ödüyorsunuz. Biraz uzak yerler ise 3 sol. Şehirler arası otobüslerde fiyatlar konfora göre çok değişiyor.12 saatlik bir yolu yerli halkı taşıyanlar 20 dolar civarına giderken konforlu turist otobüslerinde fiyat 50 dolar civarlarına kadar çıkıyor. Tabi acentalara giderseniz bir de bunlara insafına göre %30 daha ekleyin. Uçaklara gelince, Cusco-Lima arası 80-100 dolar arası değişiyor.
Machu PicchuÇin seddi,Mısır piramitleri, Taj Mahal, Angkor Tapınağı gibi yerlere kıyasla Machu Picchu’yu ziyaret etmek bir hayli pahalı. Hal böyle oluncada bir çok değişik alternatif yaratılmış. Kimini devlet sunmuş, kimini de gezginler bulmuş. Bizim öğrendiğimiz seçenekler şöyle:
1. İnca TrailMaccu Picchu’yu gezeceksen mutlaka İnca Trail yapmalısın lafını bir çok yerde duymuştum. Ama tabi cepte de ona göre para olması ve bulunduğunuz zamanın hava koşullarının uygun olması lazım. İnka Trail ile önce Cusco’dan Ollantaytambo kasabasına otobüslerle gidiliyor. Buradan sonra 3 gece 4 gün Quechua halkının yüzlerce yıl önce kullandığı yol izlenerek Machu Picchu’ya kadar gidiliyor.Konaklamar çadırlarda yapılıyor ve yol üzerindeki Choqueguirau, Vilcabamba, Ausangate gibi İnka şehirlerinin kalıntıları ziyaret ediliyor. Her şey kulağa çok hoş geliyor ama fiyatlar servise göre en ucuz 300 dolardan başlayarak 1000 dolara kadar çıkıyor. Bu fiyata otobüs gidiş,trekking sırasında ki yemekler, çadır, Machu Picchu giriş ücreti,yük taşıyıcılar,rehberlik ve trenle dönüş dahil. Bu tur çok rahbet gördüğü için haftalar bazen aylar öncesinden yer ayırtmak gerekebiliyor. İnka Trail yoluna tursuz girmek yasak o yüzden ben kendim çadırımla yaparım deme şansınız yok.
2. Günübirlik Cusco-Machu Picchu treni ileBenim 3 gün dağları aşıp yürümeye gücüm yetmez günümüzde teknoloji var diyenlere ise şu önerilmiş. Cusco’dan sabah 8.30′da giden ve akşam 15.30′da Aquas Calientes’ten dönen trene 127 dolara gidiş-dönüş bilet alın. Aquas Calientes’ten Machu Picchu’ya 20 dakikalık otobüse 12 dolar ödeyin ve tabi ki 40 dolar giriş ücretinide verin ve rahatlayın. Bununda kabaca maliyeti 180 dolar kadar.
3. Backpacker Treni ile Machu PicchuTrene binmek istiyoruz ama biz backpacker’ız ne gezer bizde o kadar para diyenlere devlet buradaki turizmin temelini atmalarına karşılık vefa borcu olarak şunu önermiş. Trene Cusco’dan binmeyin Ollantaytambo’ya 5 sol ödeyerek 2 saatlik otobüs yolculuğu ile gidin. Oradan ben size Machu Picchu’ya başka bir tren kaldırayım onunda fiyatı gidiş dönüş 74 dolar olsun demiş. Tabiki eğer tren Cusco’dan kalksa tuzlu müşteride bu trene kayar, fiyatı aşırı ucuz yapsa o zaman herkes 10 dolara taksi tutup 1 saat 20 dakikada trenin kalktığı kasabaya gelip ordan biner. Orta yolu böyle bulmuşlar. Aquas Calientes’ten sonrası 2. seçeneğin aynısı ve sonuç olarak bu seçenektede maliyetler toplam 120 dolar civarını buluyor.
4. Salkantay Trailİnca trail yapan 300 acenta olunca alternatif fakat o kadar tarihi kalıntılar içermeyen yürüyüş rotaları arayanlar 6271 metrelik Salkantay dağının eteklerinden yeni bir parkur bulmuşlar ve bu rotada hiç bir kısıtlama olmayınca isteyen kendi,isteyen köyden bulduğu rehberler ve atlarla, isteyen acentaların sunduğu olanaklarla 4 günden 9 güne kadar uzayabilen bu rotaya yönelmiş. 5 arkadaş kendi çadır,uyku tulumu ve ellerindeki harita ile bu yolu yapan Alman bir kız 4 günlük toplam maliyetlerinin 50 dolar civarı olduğunu söyledi. Acenta fiyatlarıda yemekler,taşıyıcılar, ekipman dahil 4 gün için 170 dolar civarı tabi köyden pazarlıkla kendi rehberinizi bulursanız demek ki maliyet 50 ile 170 arası değişiyor..Bu rotada da Aquas Calientes’e ulaşılıyor ve oradan sonrası aynı. 40 dolar girişten kaçış yok ama 12 dolarlık otobüse binmek yerine tamamı yokuş yukarı 8 km.merdivenlerden çıkılabilir. Bu trekkinglede toplam maliyet nasıl yaptığınıza göre 100-200 dolar arası değişiyor.
5. Backpacker’ın kendi keşfiPeru hükümeti Machu Picchu’yu nakite çevirebilmek için bütün önlemleri almış.Peru vatandaşı değilseniz Machu Picchu civarı kasabalara ki en yakını yürüyerek 3 saat uzaklıkta, giden trenlere yerel halk fiyatları ile binmeniz yasak. Tren dışında olanakları araştıranlar 3 saat yürüme mesafesindeki Santa Terasa kasabasına karadan gidiş yolunu bulmuşlar. Bunun için yine önce Ollantaytambo’ya 5 sol ödeyerek 2 saatte otobüsle ulaşılıyor.Buradan minibüs,kamyon,otobüs seçeneklerinden biri ile Santa Maria’ya gidiliyor.Oradanda minibüsle Santa Terasa’ya. Santa Terasa’dan trene binmeniz yasak ama tren yolunu izlemenizde sorun yok. Tren raylarını takip ederek yürüyerek yaklaşık 3 saatte Aquas Calientes’e ulaşıyorsunuz. Bu yolu yapmak çok marjinal sanmayın onlarca insan gruplar halinde bu yolu yürüyorlar.Tren yolu dağların arasında dik bir vadide çılgınca akan bir nehrin kenarından ilerlediği için güzelde bir trekking olduğu kesin. Bu yolu yaptıktan sonra otobüse de 12 dolar vermeyip merdivenleri çıkarsanız. Gidiş geliş toplam yol 6 dolar ve 40 dolar giriş parası bu arada öğrencilere 20 dolar ( bu yolu yürüyen herkes eminim öğrenci olmasa bile Asya’da ve Bolivya’da bir çok yerde gördüğüm sahte international student kart satıcılarından birer kart almıştır). Yani sonuçta maliyet 26 dolara kadar düşürülebiliyor. Giriş parasından kaçış var mı bilmiyorum ama içerde yiyecek,içecek satışı yasak olduğu için dışarıdaki kafeye çıkıp tekrar aynı biletle girilebiliyor.Burada da bileti paylaşanlar olabilir.
En çok tercih edilen seçenekler bunlar. Biz backpacker treni ile bir gün sonra dönmek üzere bilet alıp Aquas Calientes’e gittik. Bunu yapmakta ki amacımız her yıl şubat ayında bir ay tadilata giren treni son şansımız olan 31 ocak günü yaşamaktı. Ama yaşadıktan sonra şunu söyleyebilirim ki bu trende eskiden belgesellerde izlediğimiz gibi Peru’lular yok artık.Sadece turistler var. Aquas Calientes’te bizim ve bir çok insanın bir gece kalma sebebi ise sabah saat 5.30 da başlayan ilk otobüsle Machu Picchu’ya çıkıp güneşin doğuşunu izlemek. Burada Hostel Nusta Wasi’de geceliği kişi başı 9 dolardan 3 kişilik odada konakladık. Kasabada bir çok hostel ve restoran mevcut.
Sabah 6 civarı otobüse atlayıp yaklaşık 20 dakikada giriş kapısına ulaştık.Giriş kapısında bir gün önce Aquas Calientes’ten 40 dolar ödeyerek aldığımız biletlerin üzerine isimlerimizi yazmamız söylendi. Önce İntibunku (Güneşkapısı)’ya tırmandık. Bulutların dağılması ile aşağıya inip şehre hakim olan tepeden fotoğraf çekip, şehri gezdik. Sonra da günde sadece 400 kişinin alındığı Wayna Pucchi’ye tırmandık. Bu tırmanış öyle herkesin yapabileceği bir şey değil. Klasik Machu Picchu fotoğraflarında arkada görünen iki kule şeklindeki dağdan yüksek olanının zirvesine tırmanılıyor. Çok dik merdivenlerden tırmanarak yaklaşık bir saatte ulaşılıyor. Yaklaşık 7 saat kaldıktan sonra ayaklarımızda derman kalmadığından ve içerde su ve yiyecek bulunmadığından dışarıdaki kafeye çıktık. Kafedeki fiyatlar uçmuş, ufak su 4 YTL ki bu burası için inanılmaz bir rakam. Buraya gelirken su ve en azından bir sandviçi sırt çantanıza atın.
NascaOtobüs,tren ve tekrar otobüs yolculukları ile Cusco’ya döndük. Bir sonraki hedefimiz olan Nazca’ya acentalardan otobüs fiyatları aldık. Söyledikleri fiyatlar biraz fazla gibi gelince taksiyle terminale gidip kendimiz almaya karar verdik. Ki öylede oldu yarı fiyatına aldık. Bir gece Cusco’da konaklayıp 70 sole aldığımız ve içinde sadece turist olarak bizim bulunduğumuz otobüsle 15 saatte Nasca’ya ulaştık. Otobüse binerken aynı uçaklar da olduğu gibi çantalarımız tartılarak 20 kilo limitini aşıp aşmadığımız kontrol edildi ayrıca güvenlik tedbirleri o kadar artırılmış ki herkes tek tek kameraya çekildi yanımızdaki otobüste herkesin parmak izleri alındı. Gene binmeden birer sol de biletlere yapıştırılan pul için ödedik.
Nasca’da indiğimiz yerde arabasıyla turist bekleyen George bizi uygun fiyatlarla Nasca uçak turunu yaptıracağı konusunda ikna etti.Arabayla havaalanının hemen karşısındaki tatil köyüne benzeyen Hostal Nida del Condor’a götürdü. Burada çantalarımızı emanet odasına bırakıp, kahvaltı yaptık. Ardından George kısa bir bilgi aktarımı yaptı.Sonra havaalanına geçip 3 kişilik pır pır uçak için kişi başı 55′er dolar ödeyerek saat 10.30′a rezervasyon yaptık. Bu arada otelde 45 dakikalık Nasca çizgilerinin tarihçesini ve gizemini anlatan bir belgesel izledik.1939 yılında bir pilotun fark etmesi ile ortaya çıkan bu şekillerin gizemi hala tam olarak çözülememiş.Kabul gören bir kaç teori var.Birincisi burada uzun yıllar yaşayarak araştırmalar yapan Alman Matematikçi Maria Reiche’nin buranın Paracas ve Nasca ‘lar tarafından yapılmış Astronomik Takvim haritası oldukları görüşü, diğeri ise Şaman dini törenleri için yapılmış yürüyüş yolları oldukları, ilgi çeken bir görüşte uzaylıların bu çizgileri çizdiği, Sizde bir görüş ekleyebilir veya bunlardan birine inanabilirsiniz. 30 dakikalık bir uçuşla hızlı bir gezi yaptık, Nasca çizgilerini görmekten çok 3 kişilik pırpır uçakla uçmak daha eğlenceli oldu.
Otelde duşumuzu alıp Nasca ve Lima arasında ki çölde küçük bir vaha olan Huacachina’ya geldik.Burası Sandboard yapanların cenneti, köyü çevreleyen kum tepeleri onlarla dolu.Köy ise palmiye ağaçları ile çevrili bir göletin yanına kurulmuş.Burada bir gece dinlenip Lima’ya,oradan da Çarşamba günü uçakla amazonlara yani İquitos’a geçeceğiz. Herkese selamlar…

11.02.2008 İquitos – Peru AmazonlarıPeru’da artık son günlerimiz, yarın Yekta’yı Eskişehir’e yolcu ettikten sonra Kolombiya’nın Leticia şehrine doğru yola çıkacağız. Peru’da son haftamız başkent Lima ve İquitos Amazonlarında geçti.
LimaFrancisco Pizarro tarafından 1535′de kurulan ve krallar şehri ismi bahşedilen başkent Lima bugün 8 milyon kişinin yaşadığı modern bir metropol. Son yıllardaki aşırı nüfus artışı ile birlikte hava kirliliği,trafik,güvenlik gibi sorunlar ortaya çıkmış. Her şeye rağmen kolonyal mimariden, İnka piramitlerine, modern alışveriş merkezlerinden, tarihi kiliselere,pasifik plajlarından, müzelerine, çılgın gece hayatından geniş mutfağına bir çok şey hala insanları bu şehre çekiyor.
Huacachina’da aynı hostel’de kaldığımız Kanadalı Angela’nın tavsiyesi üzerine Miraflores’te Kennedy meydanında yer alan Flying Dog isimli hostele gittik. Terminalden taksi 3 dolar tutuyor.Tarihi bir binaya kurulmuş hostel geniş odaları, barı,kablosuz interneti,sıcak sulu duşları, çamaşırhanesi,güzel kahvaltısı ve konumu ile bizden tam puan aldı. Dorm odalarda gecelik konaklama 10 dolar. Kahvaltı için verilen fişlerle hostelin hemen altında yer alan restorana gidiliyor.
Bizim hostel şehrin tarihi merkezi Plaza de Armas’a bir hayli uzak, ama kaldığımız yeri Taksim gibi düşünmek lazım Plaza De Armas ise Sultanahmet.Bu yüzden Plaza de Armas’a gündüz gidip meydanı, Katedrali ve San Fransisco Manastırını gezdik. Manastır çok etkileyici mutlaka gezmenizi öneririm.Akşam ise önce dolmuşla Barranco’da Grau caddesinde yer alan 1960′ların popüler solcu barı Juanito’s ‘a gittik. Eskişehir’de ki Bomonti meyhanesi benzeri barda bütün duvarlar afişler ile doldurulmuş. Masalarda mezeler eşliğinde biralar içilip politika konuşuluyor. Ortam çok sıcak, garson çok kibar, yan masa da nereli olduğumuzu sorup şerefimize kadeh kaldırdı. Mekanın sıcaklığı hoşumuza gidince ikinci sürahi biramızı da söyledik. Bardan sonra Kennedy meydanına dönüp sayısız bar ve restorandan bir kaçına girip takıldık. Özellikle şurası diyeceğim bir bar yok, buralara yolunuz düşerse kestirdiğiniz bir kaç yere girip kısa süreler takılın.
İquitosDünyanın kara ulaşımı olmayan en büyük şehri İquitos.Biz de kara yolu ile gidilemeyen bu şehre Lima’dan 120 dolara aldığımız uçak bileti ile yaklaşık 2 saatte uçtuk. Uçaktan inerken Yekta’yla aklımıza hemen Bangkok geldi. Yapış yapış havası ve boğucu sıcağı ile sanki Uzakdoğu’ya geldik.
Havaalanından şehre 5 solese taksi tutup Yekta’nın İskoçya’dan arkadaşı Tony’nin tavsiye ettiği Amazonian Trips isimli acenteden rehber Tito’yu bulduk. Kısa bir pazarlıktan sonra her şey dahil 3 günlük Amazon turunu 120 dolara satın aldık. La Casano isminde güzelde bir hostele yerleştik. Gecelik oda fiyatı 35 soles.
İquitos küçük ama hareketli bir şehir. Buraya 3 tarafı nehirlerle çevrili ada da denebilir. İtaya, Nanay ve Amazon nehirleri tarafından çevrilmiş.İtaya nehri kıyısındaki barlar ve restoranlar akşamları insan kaynıyor. Her yerde çocuk sokak satıcıları bir şeyler satmaya çalışarak sizi pek rahat bırakmıyorlar.
Her yerde olduğu gibi burada da meydanda tabiki adı plaza de Armas ve de ihtişamlı bir kilise mevcut. Bütün Güney Amerika’da insanlar dindar ve eğitim seviyeleri de doğal olarak düşük. Her köşede bir kiliseye rastlamak mümkün. Buraları işgal eden Avrupalılar ne yapmaları gerektiğini çok iyi biliyorarmış.
Peru bizim yemek yönünden de en farklı şeyleri denediğimiz yer oldu. Çiğ balıktan yapılan çeviçe, fare ve tavşan arası bir canlı olan Gine domuzu, kaplumbağa ve timsah etlerini denedik, bol bol Cocona ve Camu Camu suyu içtik. Ana meyvemiz mango ve muz oldu. Özellikle muz haşlanarak,kızartılarak,kurutularak çok değişik şekillerde kullanılıyor. Avakado ise salataların baş tacı. Gene salatalarda kullanılan palmiyenin uç kısmından çıkarılan palmito adı verilen spagetti şeklinde rendelenen lahana benzeri sebzede revaçta.